Sedighe Adalati

Geri galmışlıq mı yoxsa geri bıraxılmışlıq mı?

 

1980ların başında Iranda Inqilabi Farhanqiden sonra, debiristanda  Ulum Ictimai dersinde oxutulan iki önemli qonu  vardi, birisi yer üzündeki ölkeleri gelişmişlik derecelerine göre guruhlandırıp ve onların birinci, ikinci ve üçüncü dünya ölkeleri adı altında tanıtılmalarıydı.

Birinci ve ikinci guruhtaki ölkelerin tanıtımı, sabitleşmiş görünür ve onların haggında çox tartışma geçmirdi. Ama üçüncü guruhu oluşturan ölkelerin durumu fargliydi. Sosyal bilimciler bu guruhtaki ölkelerin tanıtılmasında görüş birliğine varamamışlardi. Bazılarına göre bu ölkeler geri galmıştı, başkalarına göre geri bıraxılmıştı. Tartışmanın ana noqtasi, bu guruha aid olan ölkelerin birileri tarafından istismar olunup ve bazı güçlerin çıxarları icab ettiği için, geri bıraxılmış olmalarıydı. Sonuçta görüş birliğine varamadıkları için garari oxuyucuya ve gelecek nesil sosyal bilimcilere bıraxıp ve yeni tartışmalara geçmişlerdi.

Debiristanda bu derste oxutulan başka  qonuda “yabancılaşmaydı”. O zamanlar yabancılaşma ilk defa Dr. Ali Şariatinin kitabından(ازخود بیگانگی فرهنگی) alınmış bir meqale şeklinde oxutulurdu. Bu qonunun üstünde çox durulmamıştı, çünkü bu qonuyu yorumlayanlara göre, “yabancılaşma” temamen gelişmiş ve modern ölkelere aid bir sorun ve hastalıktı, bize bulaşma imkanı da olmadığı için bizi çox ilgilendirmemeliydi.

Uzun sözün qısası, ölkeler geri mi galır, yoxsa birileri onları geride mi bıraxır?

Bizim toplumumuz nece yorumlanmaliydi ?

Tanıtılan bu hierarşik sisteme göre bizler geri mi qalmıştuq yoxsa geri mi bıraxılmıştuq?

Gerçekten öğretilenler kimin bizim her hangi bir şekilde yabancılaşmamız imkansız miydi?

Bu qonulara merak görseden ögrenciler  tahsillerinin diger aşamalarında bir   başka tartışmayla daha qarşılaşırdılar. Bu üç guruha aid olan ölkelerin özellikleri, aralarındakı farqlar ve en önemlisi gelişmişliğin hangi ölçüyle ölçülmesi gerektigi tartışılırdı. Elbette ki tanınmış Amerikali ve Avrupali sosyologların görüşleri  oxutulurdu.

Bazı bilim adamlarına göre gelişmişliğin derecesi o ölkedeki ithalat ihracatın oranına göre ölçülürdü. Digerlerine göre bir ölkenin illik geliri  o ölkenin ne geder gelişmiş olduğunu görsedirdi. Bir neçe sosyal psikolog işi ilerletmiş ve ölkelerdeki gelişmişliği hesablamak için oradaki insanların yemek alışkanlıklarını araştırmayı önermişlerdi. Birileri ölkedeki ekonomik kalkınmaya daha önem vermiş. Ders kitaplarında görüşleri oxutulmayan bir neçe sosyal bilimci tarafındanda  politik hagglar ve toplumdakı qatılımcılık gelişmişliğin nişanesi olarak tanıtılmışti.

“yabancılaşma” qonusuna gelince, bu sorundan  endüstrileşme sürecinde bireyleşmenin ortaya çıkmasından, ve din faktorunun zayıflamasından  hasil olan  bir çaresiz hastalık olaraq bahs edilip, bu sorunun  toplumların modernleşmesiyle birlikte  dahada güçlendiğine ve sonuçta da post modernizm sürecini geçiren toplumlarda insanların  içine battığı  bir bataklık  olarak bahs edilir.

Bir az daha insafla, obcektiv ve özümüzü qandırmaya çalışmadan olaya baxax mı?

yabancılaşan kim?

Biz mi, modern dünyada yaşıyanlar mı, yoxsa her birimiz toplumumuza uygun bir şekilde mi yabancılaşmışux?

Elbette ki toplumlar gelişme esnasında, bir aşamadan digerine geçerken  sosyolojik ve psikolojik sorunlarla qarşılaşırlar.Bu yüzdende endüstrileşme sürecinde, makine gücünün  insan gücünün yerine geçtiginden, insan bundan yararlandığı geder de eski alışkanlıklarından ve zaman içinde belli inanclarından vaz geçmege mecbur galdi. Ve qonusu geçen yabancılaşma belli derecede yaşandi. Örneğin hamımızın da bildigimiz kimin işçiler işlerine, üretim araclarına ve bir çox yerde ürettiklerine yabanci qaldılar.

Ama bizler, yani hele tam anlmiyla endüstrileşme sürecini bile geçirmeyen toplumlar yabancılaşmanın eşiğinde mi galdux?

Gelin yaşadığımız topluma baxax, bizler ne modernizmi yaşırux ve ne post modernizmin sürecine girme hazırlığındıyux, bireyleşme de hele gelişmemiş, ve din faktörüde gettikce güçlenmekte.yani, bizler tam anlamiyla o övündügümüz  geleneksel toplumların birinde yaşırux. Indide öz mantıqımızı kullanıp,ön yargılarımızı kenare bıraxıp ve öz durumumuzu en ilkel şekliyle inceliyek:

 

Eğer hele kim olduğumuzu öğrenmemişsek

Eğer hele ana dilimizin ne olduğunu bilmirsek

Eğer gettiğimiz her yeni yerde özümüze kimlik axtarma ihtiyacını duyursax

Eğer üreğimizle dilimizin arasındaki rabite qopup, danıştığımız dile yabancıysax ve onun istiliğini üreğimizde hiss eliyemirsax

Eğer üreğimizin sözlerini ifade etmek için kelime tapmaqta çetinlik çekirsax

Eğer ana dilimizde yazmayı ve oxumayi öğrenmemışsax

Eğer düşündüklerimizi yazmaq isterken günler ve aylarca hangi dilde derdimizi anlatabilirux diye qara qara düşünüp de sonrada yazmaktan vaz geçirsax

Eğer alimlerimizi tanımadan Amerikali ve Avrupali bilim adamlari tarafından yetiştirilip ve onların bize yabanci olan düşüncelerini benimsemişsax

Eger derdimizi anlatırken bir neçe yabanci dilden de borç alma ihtiyacını hiss elirsax...

Gapi gapi gezip de “yabancilaşmış insani” axtarmamıza hiç gerek yox, bizler yabancilaşmışux ve yabancilaşmanın en aci şeklini yaşırux, bizler üreğimize, beynimize, dilimize, kültürümüze ve qısacasi özümüze, varlığımıza ve bütün değerlerimize yabancılaşmışux.

 

Indi de gelin başka qonuyu tartışax:

Geri galmışlıq mı yoxsa geri bıraxılmışlıq mı?

Her şeyden önce gelin bunun adını biz geri galmışlıq goyaq, çünkü eğer  adını geri bıraxılmışlıq qoysaq sorumluluq ve mesuliyeti özümüzden uzaxlatmış olacağız. Eğer birilerinin bizi geri saxladığına inanırsaq birilerinin de bizi gurtarmasını bekliyeceyux.

Böylecede toplumumuzun gelişmişlik derecesine baxmaq için Amerikali ve Avrupali sosyal bilimcilerin ortaya attığı ölcülerle özümüzü kısıtlamiyaq. Indiye kimin tanıdığımız ve teorileriyle yetişdiğimiz düşünürlerin bir çoğu öz inanç ve düşüncelerinden etkilenerek, yaşadıqları ve tanıdıqları toplumlara göre gelişmişliği ve gelişmemişliği belli şekilde tanımlamışlar.Ama onların bilerek ve ya bilmeyerek göz ardi ettikleri  bir gerçek var. Sosyal bilimlerini doğal bilimlerinden fargli qılan önemli bir faktör var. Sosyal bilimlerinde bir formul ortaya çıxarıp da onu bütün  toplumlara uygulamak mümkün değil.Bizim toplumumuza ait olan bir sorun  diger toplumlara temamen tanımadık bir mesele olabilir. Bir toplumdakı sorunu ancaq oradakı sosyal, kültürel, tarixsel ve hatta inanç ve geleneklere baxaraq araştırmak mümkün olur.

Elbette ki toplumların gelişmişliğini anlatmaq için belli faktörler incelenir.Ama Unutmamaliyuq ki gelişmişliğin temelini  toplumdaki insanların düsünce, tutum ve davranışı oluşturur. Insanlar belli değerleri benimsemedikce yaşadıkları toplumun ilerlemesini beklemek yersiz olur.

Burada gine öz özümüzü, öğrendiklerimizi ve alışkanlıklarımızı, ginede bir az daha insafla ve obcektiv olarak değerlendirek:

 

Eğer qabaxda gitmesi gereken bir öndere ihtiyacımız olduguna inanıp, birini tapip,  peşine düşüp, düşünce ve duygularımızı  ona teslim edebilirsek

Eğer disiplin, organizasyon, planlama ve zamanlama faktörlerini “makineleşme” ve “robotlaşma” hastalığı diye değerlendirip ve bunlardan uzax gezirsax

Eğer bugünün işini  iç rahatlığıyla sabaha bıraxıpta bu sabahların sonu hiç gelmirse

Eğer hele işlerimizde yazılı kültürü geliştirmeyip hele sözlü kültür işlerimize hakimse

Eğer haggımızı tanımayıp ve onu tanımak içinde bir çabamız yoxsa

Eğer zamanımızı en iyi şekilde nece değerlendirebilirux diye bir düşüncemiz yoxsa  ve hiç endişe duymadan zamanımızı boş boş geçirebilirsax

Eğer aramızdakı anlaşmazlıkları ve şikayetlerimizi dialogla değilde nefretle ve kineyle çözürsax

Eğer çevremizi değerlendirirken bizim için her şey ya qara ya aqdır,  çevremizdeki insanlar ya bizdendir ya bizim düşmanımızdır diye düşünürsek

Eğer her kesin bizim kimin düşünmesini istersek ve bize ters düşen düşünceleri dinlemeye bile tehemmülümüz yoxsa

Eğer öz hayatımıza dalıpta çevremizdekileri görmemezlikten gelebilirsax, “men öz hayatımı qurtarım kime ne olursa olsun” diyebilirsax

Eğer alimlerimiz ölkemizde yeni nesli yetiştirmek yerine yabancı ölkelerde sönmektelerse

Eğer ilerleme çabasındayken bir birimizin elimizi tutmaqtansa bencillik ve kıskanclık uğruna bir birimizi nece yox edebilirux diye düşünebilirsax

Eğer özümüzü kamil görüpte gördügümüz işlerle övünüp, özümüzü eleştirme kimin bir fikrimiz yoxsa ve yalnız başgalarını eleştirmekle meşgulsax

Eğer regabetin yerini kıskançlık  tutmuşsa

Eğer ölkemizin ve xalqımızın yolunda gördüğümüz işleri abartıp,  başkalarıyla özümüzü mugayise edip ve özümüzü en çox hagga sahip olan görebilirsax

Eğer insanlara ön yargıyla yaxlaşırsax ve onlari gördükleri işlere göre değilde, cinsiyyetlerine, dil, din ve ırklarına göre yargılırsax

Eğer çevremizdeki olaylardan hiç düşünmeden itinasizca geçebilirsax

Eğer helede “Honer nazde Iranian ast o bes”(هنر نزد ایرانیان است و بس) diye övünüpte, böylece xoş rüyalara dalıp dünyada olup bitenden ve çağımızın gelişmelerinden uzax ve xebersiz galabilirsax...

 

Bunlarin cevabini ve yorumlamasını gine size bıraxıram. yirmi birinci esirde bizim yerimiz harda olmalıydı ve indi hardadır.Daha insanca yaşamaq için ve bu ilerleme savaşından başarılı çıxmaq için bir az daha özümüzü sorumlu tutupta boynumuzdaki  görevlerimizi daha aydın ve medeni bir şekilde yerine getirmeli değilmiyux?

 

Arac                                   وسیله

Araştırma                         تحقیق

Aşama  مرحله                                      

Bireyleşme اندويدوآليزم                  

Eleştirmeتنقيد                             

Ilerlemeپیشرفت                            

Ilkelايبتيدائی                                   

Incelemeبررسی                          

Kısıtlamaمحدودیت                       

Yargiحؤکم                             

Özellik         خصوصیت                        

Qatılımcılıkايشتيراک                      

Qavramمفهوم                          

Qonuمؤوضوع                               

Sosyal bilimciايجتيماعی علملر بيلگينی   

Sürecجریان                                

Üretimتولید- ايستحصال                                 

Yabancılaşmaبیگانه ليک                   

Yorumlamakتفسیرائتمک- يورماق