5
Mart 2011/43
DİSK Genel
Başkanı Süleyman Çelebinin, Bocumda düzenlenen Emek
Şenliğinde yaptığı konuşma:
CHPnin değerli Genel
Başkanı, DGBnin değerli yönetim kurulu üyesi Klaus, ve IG METALLin
çok değerli, mücadeleci yol arkadaşım Klaus, SPD temsilcileri, Yeşiller
ve Sol Partinin değerli temsilcileri, Sevgili sendikacı
arkadaşlarım, göçmen örgütlerinin başkanları ve
yöneticileri, DİSK Dostları, CHP Dostları, Yol
Arkadaşlarım..
Hepinizi Türkiye Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına içtenlikle
selamlıyorum.
Türkiyeden ve
Avrupanın dört bir köşesinden bir araya geldik. Konuşacak,
anlatacak çok şey var. Ama beraberimde bazı selamlar getirdim.
Müsaade ederseniz önce onları
iletmek istiyorum.
Size, İdris
Ustanın selamını getirdim. Tornacı İdris
Ustanın
İdris Usta bundan 50 yıl önce, misafir işçi
olarak Karadenizden kalktı Almanyaya geldi. Bugünlerde ilk memleketinde
sakin bir emeklilik geçiriyor. Buraya geleceğimi duyunca Matyasa
selamını iletmemi istedi.
Matyas, IG METALL işyeri
temsilcisi olan Matyas. 20 yıl aynı fabrikada
çalışmışlar. Bir gün olsun Alman-Türk,
Protestan-Müslüman ayrımı yapmamışlar.
İşçilerin haklarını savunmuşlar. İdris
Ustanın ricası
Matyasa bu selamı iletir misiniz, dostlar?
Julyanın
selamlarını getirdim. İstanbulda Avrupa Birliğinin
geleceği hakkında araştırma yapan üniversite öğrencisi
Julyanın selamını getirdim. Nişanlısı
Tobiasın ona yazdığı mektupları taşıyan
Ver.Di üyesi postacılara selam söyledi. Dostlar, Düsseldorflu
postacılara bu misafir öğrencinin selamını iletir misiniz?
Sivas Katliamında
yakınlarını kaybedenler, Solingen ailelerine selam söylediler. Türkiyede
kimlikleri ve kültürleri yok sayılan insanlarımız, Avrupada
kimliği ve kültürü reddedilen, dışlanan herkese selam söylediler.
Bu selamları size iletiyorum. Lütfen sahiplerine ulaştırın.
İdris Ustanın 50
yılı bir çırpıda geçmedi. Nice badireler, acılar,
sevinçler, mücadelelerle dolu 50 yıl yaşandı.
Değerli
Arkadaşlar
Misafir işçiler bu
sürede Avrupanın her yerinde kıtanın bir parçası haline
geldiler. Önce fabrikalarda ter döktüler. Sokakları temizlediler. Yemek
pişirdiler. Dikiş diktiler
Sonra okullara gittiler. Öğretmen
oldular, doktor oldular, mühendis oldular. Ardından sanatçı oldular,
milletvekili oldular.
Değerli Arkadaşlar,
Almanya bugün bir göçmen ülkesidir. Avrupa bir göçmen kıtasıdır.
Göçmen işçiler Avrupanın kalıcı ve temel bir
öğesidir. Avrupa çok kültürlü ve eşitlikçi toplumsal yapıyı
güvence altına almalıdır. En ileri adımları Almanya
atmalıdır. Çok kültürlülük Almanyanın zenginliğidir.
Göçmen olmak sorun değildir ancak göçmenlere uygulanan siyaset sorunludur.
Göçmenleri ikinci
sınıf vatandaş olarak gören uygulamalar tarihin çöplüğüne
gönderilmelidir. Göçmenlerin kültürel haklarını ve yönetime
katılımlarını güvence altına almalıdır.
Çifte vatandaşlık önündeki engeller
kaldırılmalıdır. Eğitim sisteminde göçmenleri dikkate
alan bir reform şarttır.
Türkiye - Almanya
arasında vizeler kaldırılmalıdır. Göçmenlere yerel
seçimlerde
oy hakkı
tanınmalıdır. Ana dillerin kullanımı ve öğrenimi
teşvik edilmelidir. Uyum programları desteklenmelidir.
Değerli
Arkadaşlar,
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Düsseldorftaydı.
Konuşmasında sık sık insan haklarından bahsetti. Başbakanın
başına gelenleri biliyorsunuz. Her gittiği yerde coşkulu
tezahüratlarla karşılanıyor. Maça gidiyor,
ıslıklanıyor, üniversiteye gidiyor protesto ediliyor.
Düsseldorfta ise
çarşaflandı. Yaşına başına bakmadılar
protestocuyu karga tulumba götürdüler.
Yetmedi İstanbulda Çocuk
Hakları Konferansında çocukları dövdüler. Dolmabahçede
üniversite öğrencilerini öldüresiye dövdüler. Torba Yasaya
karşı çıkan işçileri biber gazına boğdular. Bütün
bu icraatların altında Başbakanın imzası var.
İnsan haklarından bahsetmek onun ağzına hiç
yakışmıyor. Ona ancak
ıslık yakışıyor. Bir ıslık da buradan
gönderelim mi sevgili dostlar?
***
İdris Ustanın
oğlu, kızı, gelini ve torunları hala Almanyada
Kendisi
hem memlekette hem gurbette
Bambaşka hasretler içinde çünkü Türkiyede
yaşamak hiç kolay değil. Sadece birkaç rakam vermek bile neden kolay
olmadığını anlamamıza yetecektir:
5 milyon 804 bin
işsiz, 9 milyon 772 bin kayıt dışı işçi, net 570
TL asgari ücret, Kasım 2010 tarihinde AÇLIK SINIRI 934 TL, YOKSULLUK
SINIRI 2.952 TL. Diğer taraftan ise, en zengin 100 kişinin serveti
104 milyar dolardır.
Biliyorsunuz ülkemizde kriz
döneminde 13 tane olan dolar milyarderi sayısı
28e çıktı. Yine kriz döneminde Türkiyenin 500 büyük firmanın
yüzde 83ü kârlarını katladı. Yani yaklaşık olarak 24
milyon 327 bin asgari ücretlinin bir yıllık kazancına
eşdeğerdir bu.
Bu rakamlar Türkiyenin
gerçekleri
Bu rakamlar, her gün evine ekmek götürmeye çalışan
milyonlarca işçinin, emekçinin gerçeği
Bu rakamlar milyonlarca
işsizin ve kayıt dışı çalışan işçinin
gerçeği
Bu gerçeklik karşısında mevcut hükümet ne
yapıyor? Kömür ve makarna dağıtıyor. Kamu bütçesini kendi
cep harçlığı gibi kullanıyorlar. İşsizlik
Sigortası Fonunu yağmalıyorlar, işsiz kalanlara değil
sermayeye ve kendi seçim yatırımlarına kaynak olarak
aktarıyorlar.
Başbakanın
Düsseldorftaki buluşması da yine halkın ödediği vergilerle
yapıldı. Sen kimin parasını kime harcıyorsun
sayın Başbakan? Bu hükümet, sosyal hukuk devletini, sadaka devletine
dönüştürmek istiyor. Niyeti bu.
İşçilerin büyük
bir çoğunluğu sendikasız, sendikalı olmak işten
atılma sebebi. Sendikal faaliyet tutuklanma sebebi. Çalışanları
örgütlü olmayan bir toplum demokratik olabilir mi? Örgütsüz bir toplum sosyal
haklarını koruyabilir mi? Çok iyi biliyoruz, sendikasız demokrasi
olmaz! Sendika çalışanların sesidir, soluğudur. Türkiyede
işçiler dilsizdir.
O yüzden çalışma
saatleri çok uzundur, iş güvenliği önemleri yetersizdir. Her gün
iş kazalarında ölümler yaşanmaktadır. Ücretler sefalet
düzeyindedir. İşçiler açlıkla mücadele etmektedir. 12 Eylül
Askeri Darbesinden kalma sendika yasaları hala yürürlüktedir.
Darbeyle
hesaplaşacağız diyenler Sendikalar Yasasının
virgülüne dokunmamıştır. Dokundukları tek şey yine
işçi hakları olmuştur. DİSK üyesi Emekli-Sen bu hükümetin
marifetiyle kapatılmış, yine DİSK üyesi
Gıda-İş ve Genç-Sen hakkında kapatma davaları
açılmıştır.
Hükümetin
yaptığı tek icraat, halka yalan söylemektir. Milyonların
gözünün içine baka baka
yalan söylemektedirler
üstelik. Gerçek mağdurlarla, kendi yarattıkları mağdurlarla
alay edercesine mağdurluk edebiyatı yapmaktadırlar.
Değerli Dostlar,
12 Eylül kurumlarıyla
hesaplaşmak yerine, o kurumları AKPlileştirerek yeni bir
vesayet oluşturmaktadırlar. RTÜKle sorunumuz var deyip RTÜKü,
YÖKle sorunumuz var diyip YÖKü, HSYK ile sorunumuz var deyip HSYKyı
yeniden organize ettiler. 12 Eylülle de sorunumuz var diyorlar; şimdi
ister misiniz kendi 12 Eylüllerini de yapsınlar? Olur mu olur.
Hiç
şaşırmam, herşey beklenir bu anlayıştan. İşte
bu anlayıştan dolayı da, dünya sıralamalarında pek çok
konuda gerilerdeyiz.
Fakat herşeyde hep
sonuncu olacak değiliz ya!. Örneğin, insan hakları ihlallerinde,
kadın cinayetlerinde, basına sansürde, adaletsizlikte, yolsuzlukta
hep dünya birincisiyiz. Eğer istedikleri düzeni tamamen tesis ederlerse,
emin olun ki, birinci olduğumuz başka gelişmeler de
yaşanacaktır. Zaten pek çok konuda, kendi istedikleri toplumsal
yapıyı oluşturmak için inceden inceden toplum mühendisliği
yapmaktadırlar.
Değerli Dostlar,
AKPnin kurbağa haşlama siyasetini iyi bilirsiniz.
Son birkaç aydır yaşananlara bir göz atalım:
para
cezası kesilmesi...
İşte arkadaşlar, AKP
iktidarı yaşamımızı kuşatan bu adımları
atmayı sürdürdükçe toplumu totaliter bir cendereye sokacaktır! Ve
eğer bugün direnmezsek, inanın yarın çok geç olacaktır!
Sevgili Dostlar
Türkiye adeta bir abluka
altındadır. Peki bu ablukayı nasıl
dağıtacağız? Zincirleri nasıl kıracağız
ve deli gömleğini nasıl yırtacağız? Eşitlikçi,
özgürlükçü, demokratik bir ülkeyi, laik ve sosyal bir hukuk devletini
nasıl kuracağız? Aslında çok basit! Bugüne kadar
yapılanların tam tersini yapacağız.
Sayın
Başbakanın çok iyi bildiği bir Bektaşi fıkrası
var. Bektaşiye, Böyle giderse kıyamet kopacak dünyanın
altı üstüne gelecek demişler. Bektaşi gelsin demiş. Belki
altı üstünden daha iyidir! Bunca adaletsizlik, bunca zulüm, bunca yalan,
bunca bela varken
Altı üstünden mutlaka daha iyidir. Bırakın
altı üstüne gelsin, bırakın ayaklar baş olsun... Sahte
mağdurlar değil, gerçek mağdurlar ve emekçiler başa gelsin.
Böylelikle halkın iktidarı olsun!
Sevgili Dostlar,
Tarih, zalimleri
değil, zulme boyun eğenleri hiç değil, hak arayanları ve
haksızlığa karşı baş kaldıranların
zaferlerini yazar.
1 Mayısı
biliyorsunuz. 2007 yılında 1977 1 Mayıs katliamının
30. yıl dönümünde İşçi Bayramını Taksimde
kutlayacağız, dedik. Olmaz
dediler. Binlerce kişiyi gözaltına aldılar. Yolları
kapadılar. 1 Mayıs resmi tatil olsun dedik. Zinhar asla dediler.
2008te DİSK Genel Merkezine saldırdılar. 2009
yılında resmi tatil hakkımızı kazandık. 2010
yılında Taksimde 500 bin kişi halaylar çektik. Türkiyenin
demokratikleşmesi yolunda önemli bir adım attık.
Masa başında
olmadı, evde bekleyerek olmadı. Mücadele
ettik ve kazandık. Öğrendik hak verilmez alınır.
Öğrendik mücadele edersek kazanırız.
Onur kırıcı
yardımın değil, çalışma hakkının, yoksul
çocuğunu yoksulluğa mahkum eden paralı eğitimin değil, parasız
eğitim hakkının, huzurlu bir emeklilik hakkının, insanca
yaşamaya yetecek ücret hakkının, parasız, nitelikli ve
erişilebilir sağlık hakkının, yaşama
hakkının, düşünce ve ifade özgürlüğünün, örgütlenme
hakkının, toplu sözleşme hakkının,
grev
hakkının,adil bölüşümün, sosyal adaletin hüküm sürdüğü bir
Türkiye için mücadele edelim.
Biz DİSK olarak,
Türkiyeli işçiler olarak bu mücadelede üzerimize düşen görevi
yapacağız.
Değerli Dostlar, Türkiyenin sorunları büyüktür.
·
Büyük sorunlar, büyük çabaları göze alarak çözülür.
·
Büyük düşleri gerçekleştirmek büyük fedakarlıklar
gerektirir.
·
Gün, büyük toplumsal fedakarlıkları yaratmak için çaba
harcama günüdür.
·
Gün, solu iktidar yapmanın günüdür.
·
Gün, sosyal demokrasiyi iktidar yapma günüdür.
·
Çünkü Türkiyenin büyük sorunlarını ancak sol çözer.
·
Türkiyenin sorunlarını ancak sosyal demokrasi çözer.
·
İşsizliğin çözümü sol politikalardadır.
·
Yoksulluğun çözümü sol politikalardadır.
·
Toplumsal barışın çözümü sol politikalardadır.
·
Çalışan emekçi kesimlerin geleceği soldadır
·
Gençliğin geleceği sol politikalardadır.
·
Yani gelecek soldadır!
DİSK bir emek örgütü
olarak, sosyal adalet, demokratikleşme, ekmek, barış ve
özgürlükler mücadelesinin içindedir. Emek, en yüce değerdir. Bugün emek
hala en yüce değerdir! Kol gücüyle, beyin gücüyle, mavi yakalı ya da
beyaz yakasıyla, üretim ya da bilgi emekçisiyle, işçisi, memuru,
işsizi, köylüsüyle, çırağı, kalfası, teknisyeni,
mühendisi ile, öğretmeni, hemşiresi, sağlık memuru ve
doktoru ile...
Değerli Dostlar,
Bu güzel ve görkemli
organizasyonu yapan, CHP ve DİSK gönüllülerine katkı sunan herkese
DİSK adına teşekkür ediyorum.
Son olarak sizden iki ricam
var. Biri Türkiyeyle ilgili, diğeri de Almanyadaki emekçi
arkadaşlarımla ilgili. Bu seçim sürecinde, herkes ama herkes, etkin
olmalıdır. Türkiyenin karanlık bir ortama gömülmesini, oraya
hapsedilmesini engellemek, sizin, bizim, yani hepimizin görevidir. Seçimlere
katılmanızı, oy vermenizi, akraba ve dostlarınıza
seçimlere mutlaka katılmalarını teşvik etmenizi rica
ediyorum. Bu bir demokrasi görevidir. Bu bir, sorumlu vatandaşlık
görevidir.
İkinci ricam ise, emeğe
saygıyı, özgürlük, eşitlik ve insan onurunu ancak güçlü bir
sendika ve güçlü bir sol ile, güçlü bir sosyal demokrasi ile
sağlayabiliriz. Onun için, çalıştığınız işyerlerinde
mutlaka sendikalara üye olun. Benim gücümle ne olacak ki demeyin, çünkü siz
de katılırsanızsendikalar daha da güçlenecektir. Sendikaların
gücüne güç katmak için de önce üye olun, ve etkinliklerinde aktif görev
alın.
ELLİ YILLIK DOSTLAR VE
YOLDAŞLAR OLARAK HEPİNİZİ KARDEŞÇE, YOLDAŞÇA
SELAMLIYORUM.